Hükümet merkezi, düşmanların şiddetli çemberi içindeydi. Siyasal ve askeri bir çember vardı. İşte böyle bir çember içinde yurdu savunacak, halkın ve devletin bağımsızlığını koruyacak (silahlı) kuvvetlere (onlar) emrediyorlardı. Bu biçimde yapılan emirlerle, devlet ve halkın araçları temel görevlerini yapamıyorlardı. Yapamazlardı da. Bu araçları savunmanın birincisi olan ordu da, ordu adını korumakla birlikte, elbette temel görevini yerine getirmekten yoksundu. İşte bunun içindir ki, yurdu savunmaktan ve korumaktan ibaret olan temel görevi yerine getirmek, doğrudan doğruya halkın kendisine kalıyordu... İşte buna KUVÂ-Yİ MİLLİYE diyoruz... 1923
VATAN POSTASI BATI

Gazeteler

YENİ PARTİ ÇAĞRISI (SAHİBİNDEN)

Yazar Celal Özcan - suvaridergi.org
12 09 2007

STK'CILARDAN YENİ PARTİ ÇAĞRISI

22 temmuz 2007 seçimlerinin sonuçlarını doğruya en yakın olarak tahmin eden Konda araştırma şirketinden Bekir Ağırdır’ın, 26.07.2007 tarihli Radikal Gazetesinde bir dizi yazısı yayınlandı. Bekir Ağırdır, bu yazı dizisinde genel olarak; çalışmakta olduğu araştırma şirketinin yaptığı bir araştırmaya dayanarak, ülkemizin temel sorunlarının yoksulluk ve yolsuzluk olduğu, var olan partilerin bu sorunları çözemeyeceği yeni bir parti örgütlenmesi gerektiğinin halkımız arasında oldukça yaygın bir görüş olduğunu rakamlarla verdikten sonra, kurulması gereken yeni partiye ilişkin kendi görüşlerini anlatıyor.

Bu görüşlerine dayanak olarak ta; dünyanın çok değiştiğini, bilgi toplumuna geçtiğini, artık endüstri çağının kavramları ile izahlar yapılamayacağını, ülkemizde de bu izahları yapan partilerin çözüm olamayacağını anlatıyor. Cumhuriyetin kalkınma ve modernleşme projesine eklemlenememiş islami muhalefetin zaman içerisinde gelişerek muhafazakar kalkınma ve modernleşme projesini geliştirdiğini belirttikten sonra, bu her iki projenin de ülke sorunlarına artık çözüm olamayacaklarını, çözümün yeni bir parti örgütlenmesi ile demokrasi projesinin hayata geçirilmesinde olduğunu belirtiyor.

Bekir Ağırdır’ın , bu yazı dizisinde “tamamen kendi görüşlerim” dediklerini, gerçekten sadece kendi görüşleri olarak kabul edebilseydik eğer, sol çevrelerdeki kafa karışıklıklarından etkilenmiş diyerek geçebilirdik. Ama Bekir Ağırdır’ın yüklenmiş olduğu görevler ve yaptığı işler, yazı dizisinin anlamını “tamamen kendi görüşleri” olmaktan çıkarıp ardında başka anlamlar aranmasına yol açıyor. Üstelik te yazı dizisine; "CHP yenilenmeli mi?", "Merkez partiler çöktü mü?", özellikle de "Sol ne oldu, nasıl yenilenecek?" gibi sola çözüm arayan bir havada başlamış olması ve yazı boyunca da sol düşüncenin, kendine göre temel saydığı düşünce ve kavramlarını çarpıtmış olması, tartışmayı bizim açımızdan kaçınılmaz kılıyor.

Yukarıda belirttiğimiz, Bekir Ağırdır’ın “yüklenmiş olduğu görevler ve yaptığı işler”i yazının sonlarına bırakarak yazısında belirtiği görüşlere biraz yakından bakalım.

Bekir Ağırdır “tamamen kişisel görüşleri”nin başlangıcında şu tespitleri yapıyor:

“Ülkemizin yaşadığı sorunlar kimilerinin sandığı gibi "göktaşı bize çarptığı için" değil, ya da tüm dünya birleşip ülkemizi parçalayıp yok etmek istedikleri için değil, yaşamın ritmi değiştiği için yaşanıyor.

Yaşananların, tüm yaşam alanlarını ve düşünce sistematiğini, tüm değerleri, tutumları değiştiren boyutta olduğunu siyasal aktörler arasında dillendiren yok. Bilgi toplumu, bilgi ekonomisi kavramlarını ise henüz doğru dürüst bilmiyoruz.

Yaşamın geldiği noktadaki karmaşıklıkla baş edemeyen siyasetçi ve aydınlarımız kolay bir yol olarak şiddeti seçiyor. Maddi ve manevi şiddet, giderek günlük yaşamda ağırlığını artırıyor.

Politika hayal ve gerçeğin hem yan yana, hem karşıt, hem de iç içe geçtiği tek alandır. Bu kesişme noktası da ülkemizin geleceğine dair geliştirilmiş bir siyasi iddia üzerinde olabiliyor ancak. Siyasi iddiaların ise geçmişe ve olana göre değil, geleceğe ve olacak olana göre biçimlenmesi gerektiği açık. Önce geleni ve olacak olanı anlamamız gerekiyor. Belki de tüm bildiklerimize bir de zihin haritamızı değiştirerek, ezberlerimizi unutarak değişen çağa ve gelene bakmamız lazım.

Şimdiye dek kalkınma ve refah tanımı sanayileşme ve mal üretimi kavramları ile yapılırdı. Bu tanım, doğası gereği daha çok, daha büyük ölçekli üretim tesisleri ve montaj hatları, standart ürünler ve standart tüketim alışkanlıkları gibi alt tanımlara doğru açılırdı. Üretim için geçerli üç şey de toprak/hammadde, emek, sermaye idi.

Bugün bilgi en önemli üretim faktörü olmaya başladı. Bilgi diğer üretim faktörlerinin ve zamanın yerine geçer, onarı ikame eder hale geldi.” (Koyulaştırmalar bize ait)

Yukarıya aldığımız uzunca alıntıdan da anlaşılacağı üzere, Bekir Ağırdır, topluma ve olaylara kapitalizmin penceresinden bakıyor. Bu pencereden bakarak solu ezberlerini unutmaya çağırıyor. Kapitalizmin penceresinden bakmasa, yani gerçekten de sol diye bir derdi olsa, sol literatür açısından bu kadar çok yanlışı bu kadar kısa bir metin içerisinde yapmaması gerekir. Ya da biz ısrarla anlamazlıktan geliyoruz ama ortada bilinçli bir çarpıtma, suyu bulandırma gayreti var ortada. Herhangi bir solcu, “Üretim için geçerli üç şey de toprak/hammadde, emek, sermaye idi” diye bir tanımlama yapabilir mi?. “Emek”ten bahsedince solcu olunduğu mu zannediliyor yoksa solcularla dalga mı geçiliyor?. Solculuğun alfabesinde, sermayenin birikmiş emek olduğu yazılı iken bu tanımlama ne anlama geliyor ki? Herhalde, Bekir Ağırdır sol literatüre yabancı olmalı ki “emek” kavramı ile “işgücü” kavramı arasındaki farkı bilemediği için ikisini aynı anlamda kullanıyor diyelim. Peki ama, “Bilgi diğer üretim faktörlerinin ve zamanın yerine geçer, onarı ikame eder hale geldi.” tespitine ne diyeceğiz?, bu tespitten artık üretim için, Bekir Ağırdır’ın (bundan sonra yazar diye bahsedelim) kendi deyişiyle, artık üretim için toprak/hammadde, emek ve sermaye ye gerek olmadığı sadece bilginin yeterli olduğu, hatta zamana bile gerek olmadığını mı anlamalıyız?

Bilgi, tüm bunları ikame ettiğine göre artık, mesela otomobil üretirken kaporta aksamında muhtelif metal veya alaşımların yerine bilgiyi kullanabiliriz. Otomobil üretirken işgücü, pardon, “emek” yerine bilgi kullanabiliriz artık. Eh, artık ürettiğimiz otomobile de ancak hayalimizde binip trafiğe çıkabiliriz herhalde. Bu kadar da olmaz canım! Biz anlamadık herhalde, başka bir şey demek istiyordur. Belki de üretim sürecinde bilginin çok önemli olduğu olduğunu anlatmak istiyordur. İyi de, insanı hayvanlık aleminden kesince uzaklaştıran şeylerden biri de bilme ve bildiğini üretimde kullanmak değil mi? Yine olmadı, anlayamadık, herhalde eskiden bilmek para etmiyordu, artık bilmek para ediyor, eloğlu üretmekle uğraşmıyor, uğraşacak olanlara üretimin nasıl yapılacağı bilgisini satarak para kazanıyor, demek istiyor herhalde. Şimdi oldu, anladık. İyi de, bilginin para ile satılıyor olması, bilgiyi üretim yapacaklar açısından, nasıl hammadde toprak-emek-sermaye yerine ikame edilebilir kılıyor anlamadık.

Boş verelim anlamaya da çalışmayalım. Zaten yazarın da öyle bir derdi yok. O hep bilgiyi satanların penceresinden bakıyor. O pencereden görmek istediği solu tarif ediyor. O’nun için üretim süreci ve üretenler önemli değil, Ona göre, kalkınma ve refaha ulaşmak için, üretmek gerekmiyor, bilgiyi satan pozisyonunda olmak gerekiyor. Yani, “boş verin üretimi falan, bildiğiniz bir şey varsa satın, kalkınma ve refaha ulaşın” diyor. Herhangi bir önermenin doğru olup olmadığının en kolay test edilme yolu, o önermeyi en uçta tartışmaktan geçer. Bu önermeyi de en uçta tartışalım. Tüm insanlık üretmekten vazgeçip bir birine üretimin nasıl yapılacağı bilgisini satmaya başlasa ne olur acaba? Mesela Türkler dünyaya fasulye nasıl üretilir bilgisini satıyor, Amerikalılar nasıl silah üretilir bilgisini satıyor, Çinliler nasıl pirinç üretilir bilgisini satıyor,vs… Dünya da hiçbir problem kalmaz hep beraber kardeşçe yaşar gideriz değil mi? Olur mu canım, O bilgileri kullanarak üretim yapacak “kerizler” de lazım. Yoksa, refahı bırak açlıktan ölürüz. O zaman başa dönelim, “Bilgi çağı” dediğiniz dönemde bilginin “kalkınma ve refaha ulaşmanın kaldıracı olması” sadece insanları sömürmenin yeni biçimi olmuş olmuyor mu? Üretenler açısında, üretim sürecini nasıl değiştirmiş oluyor?. Ağzınızdan düşmeyen insan haklarına “bilgiye ücretsiz ulaşma hakkı” girmiyor mu? Baktığınız pencereden böyle bir insan olma hakkı görünmüyor mu?

Görünmez. Çünkü, sizin ezberinizdeki rayların gittiği istasyon belli. Trenin sizin kafanızdaki istasyondan başka bir istasyona gitmesi gerektiğini savunan, veya savunması gereken SOL düşüncenin önünü kesmek için, boşuna ezber unutmayı önermeyin. İnadına ezberlerimizi koruyacağız.. Çünkü, o ezber ve inat bizi İNSAN olma istasyonuna götürecek.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi günümüzün artık endüstri devrimi kavramları ile açıklanamayacağı tespitini yapan yazar, yeni üretim yapısı ve siyasal düzen üzerine yaptığı tespitlerle devam ediyor. Yazarın tespitlerinin anlamını etkilemeyen kısaltmalarla alıntılara devam edelim.

Yeni üretim yapıları

“…bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler üretimin yapısını değiştirdi. Standart büyük ölçekli üretim yerine daha küçük miktarlarda fakat özel üretim olanaklı hale geldi. Her tüketiciye özel üretim yapabilme becerisi tüketim taleplerinin farklılaşmasına ve özelleşmesine yol açtı.

Üretim yapısındaki bu değişiklikler tüketicinin değer ve duyarlılıklarını da değiştirdi. … çevre, kadın hareketi gibi özel talepler boy vermeye başladı. ... Organizasyonlar ve işletmeler daha küçük, daha esnek, daha kıvrak, tüketici taleplerine daha çabuk tepki verebilir/uyarlanabilir hale dönüşüyorlar.

Devlet ve kamunun diğer örgütlenmeleri de farklılaşan talepleri karşılayabilecek daha küçük ama etkin hale gelme, merkeziyetçilikten yerelliğe doğru kayma baskısı ile karşı karşıya.

Bilginin milyonlarca odakta üretimi, yaygın ve ortak kullanımı ülkeleri ve ekonomik yapıları görülmemiş bir hızla birbirine yaklaştırdı. Ülke ekonomilerinin böylesine iç içe geçmeye başlaması ile önceden görülemeyen büyüklükte bir pazar oluştu. Pazar büyürken, üretimdeki ve tüketimdeki bilgi devriminin yol açtığı gelişmeler nedeni ile küçük ve özgün üreticilerin önüne müthiş fırsatlar çıktı. Öyle bir noktaya gelindi ki "küresel düşün, yerel davran" felsefesi "yerel düşün, küresel davran" şekline dönüştü. Herkes küresel dünyanın içinde "kendisi" olarak rol almak ister hale geldi. (Koyulaştırmalar bize ait)

Evet ne olmuş? Bilgi teknolojisindeki gelişmeler nedeniyle geniş ölçekli ve standart üretim yerine, herkesin, paşa keyfine göre talep ettiğini karşılayan küçük esnek ve kıvrak üretim olanaklı hale gelmiş. Yani üretilen her bir meta neredeyse standart dışı kişiye özel hal almışmış.

Peki; bu değişiklik üretenler ile ürettirenler arasındaki ilişkiyi değiştirmiş mi? Yani ürettirenler artık üretenlere; ya artık bilgi çağındayız, herkesin keyfine göre üretebiliyoruz, o nedenle gelin işletmenin karını aramızda pay edelim, lanet olası bilgi çağı benim patronluğumu da sona erdirdi, bilginin milyonlarca odakta çok hızlı üretilmesi benim varlık gerekçemi gereksizleştirdi diyorlar herhalde. Fena halde kafamız karışık değilse eğer, bir birimizle kafa bulmayalım. Üretim merkezleri küçüldüğü için mi ülkemizde Ford, Hundai, Renault gibi fabrikalar kuruluyor. Wolksvogen, her bir parçasına kadar aynı olan otomobillerini kaporta değişiklikleriyle, Çekoslovakya’da Skoda, İspanya’da Seat markasıyla üretiyor. Her halde IBM bilgileri daha fazla olduğu için Taiwan ve Hong-Kong ta bilgisayar ürettiriyor. Olan, sadece, bir yerde direnişle karşılaşan sermayenin yer değiştirerek üretimine devam etmesidir. Yer değiştirirken de dikkate aldığı tek şey gittiği yerde işçi sınıfı bilincinin oluşmamış olması dolayısıyla düşük ücret ödemesi ve kendisine sağlanan (güya o yerin kalkınmasını sağladığı için) teşviklerle karını arttırtmasıdır.

Dini imanı daha fazla kar etmek olan burjuvazi, doğuş aşamasında, (serbest rekabetçi aşamada) ürettirdiklerini satacağı pazara ihtiyaç duyduğu için, topu tüfeği ile bileği gücüne tel örgü ile çevirip VATANIM dediği sınırları, artık ihtiyaç duymadığı için yine kendisi kaldırmak istiyor. Gittiği yerde de “Vatan” edebiyatıyla uğraşmamak için, merkeziyetçilikten yerelliğe doğru kayılması baskısını yapıyor. Küresel düşünüp (ne yapmaya çalıştığımı anlayıp) yerel davranmak ( bana direnmek) yerine, yerel düşünüp ( günlük çıkarlarınızı düşünüp) küresel davranın ( bana itaat edin )diyor. Bunun için de dikkatleri, (endüstri toplumunun söylemleri ile ifade edelim) sınıf savaşının dışına çekmek için her yolu deniyor. Ucuz işgücü sağlamak amacıyla ihtiyaç duyduğu kadın işgücü için, toplumsal ilerleme maskesi altında, bazen kadın hareketini destekliyor, bazen de; sanki çevreyi kirleten, her türlü bilgi ve bilimsel tespite rağmen, gerekli arıtma önlemini almadan sanayi atıkları ile doğayı ölüme sürükleyen kendileri değil de, tuvalete gittiğimde yaptığım şeyle benmişim gibi çevre hareketlerini destekliyor.

Tüm bunlarda tek amaç var. Yazarın iddiası aksine, değişmemiş olan üretim biçimi tartışılmasın da ne tartışılırsa tartışılsın. Gerçi yazar, üretim biçimi yerine üretim yapısı kavramını kullanarak kafa karıştırmaya çalışıyor ama nafile. Kapitalist üretim biçimi, dahası Sosyalist üretim biçiminde bile üretim yapısı AYNIDIR. Üretimin yapısı “Geniş yeniden üretimdir.” Üretimin standart olarak geniş ölçekli merkezlerde veya fason üretim şeklinde değişik küçük ölçekli merkezlerde yaptırılıyor olması üretimin biçimini, yani, artı değere kimin el koyduğu gerçeğini değiştirmez. İşverenin karını (artı değeri) maksimize etmek için işgücüne dayattığı çözümlemeleri, “üretim yapısındaki değişmeler” yutturmacasını yemezler. Hiçbir işveren de artı değeri, küçük ve özgün üretici ile paylaşmaz. Zaten yazar bu son bahsettiğimiz önermesine kendisi de inanmıyor olacak ki yukarıdaki alıntıdan bir sonraki paragrafında; “Sınırları ve yerel kuralları olabildiğince kaldırılmış bu büyük pazarın içindeki aktörler aynı gelişmişlik düzeyinde olmadıkları için dengesizlik ve eşitsizlikler geride olanın aleyhine çalışır ve bu eşitsizliği körükler hale geldi.” diyor.

Yaklaşık iki tam sayfa tutan bu tespitlerinden sonra yazar, halen anlatmak istediklerini anlamamış kalın kafalılar olabileceğimizi düşünerek konu sonu özet vermek ihtiyacını duyuyor, ama ne özet. Her biri birbirinden parlak inciler gibi ışıldayan inci taneleri gibi özet maddeleri.

“ Özet olarak,

Bilginin üretimi ve tüketimi günlük yaşamın en önemli faaliyetlerinden olmaya başladı.

(Soyut olan bilgi, somut olarak karın doyursaydı doğru olabilirdi)

Bilgi teknolojileri ve bilginin kullanımı kalkınma ve refaha ulaşmada kaldıraç haline geldi.

(Yukarıda da belirttik, üretim yapacak kerizler bulmak şartıyla)

Tüketim üretimin önüne geçti. (a.b.ç.)

(Akli dengen yerinde mi?)

Ekonomik faaliyetlerin odağı finans olmaya başlarken, finans kapitalin karakteri değişerek ağırlığı bireylerin fonlarından oluşan ve dehşet hızlı hareket eden bir şekle doğru kaydı.

(Akli dengen yerinde mi? Diyeceğim ama tekrar olacak. ….tövbe tövbe finans kapitalin ağırlığı Rokefeller, JP Morgan, City Group, Krupp, Bank Of Swiss ,vs…den , Ahmet Mehmet, Hans İgor , Mr.and Mss Brawn’a mı kaydı. Deli etme adamı. “Kafamı bozarsan dışarı çıkarım göçersin” diyen milyar dolarlık fonların, moda deyimiyle sıcak paranın, sahibi ben miyim? yoksa sen misin?)

Ekonomik örgütlenme parçalı ve esnek biçimlere yöneldi, küçük ve orta boy işletmelerin önemi arttı.

Ekonomik tekelleşme de hızlandı.

(Türkçe de bir deyiş var biliyor musun?; Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu)

İnsanların fabrikalarda fiziki toplaşmalarının yerini daha özel ve küçük yapılaşmalar aldı.

Emeğin niteliği değişti ve çeşitlendi.

(Fason üretim yoluyla işçileşmekten beter şekilde yoksullaşma sürecine sokulan esnafın, işgücünün, pardon emeğin niteliğini nasıl değiştirdiğini anlayan beriye gelsin)

Siyasi ve sosyal talepler de bu gelişmeler üzerinde farklılaşmaya ve çeşitlenmeye başladı.

20. yüzyılın bildiğimiz sorunlarına cevap üreten endüstriyel mantık, örgütlenme modelleri ve siyasi hareketleri yeni gelişmeleri yönlendirmek yerine yalnızca seyirci kaldı. 20. yüzyıla damgasını vuran sol ve sosyal demokrat hareketler bir anda eskimiş hale düştüler.

(20. yüzyıla damgasını vuran şeyin Ulusal Kurtuluş Mücadeleleri ve Sosyalizm olduğunu değil de, Sosyal Demokrat Hareketler olduğunu düşünüyorsan ne diyeyim sana! Kafana “endüstriyel mantık, örgütlenme modelleri ve siyasi hareketler” kadar taş düşsün.)

Yazar, yaptığı tespitleri ve özet olarak tekrarladığı incilerin düşünce sistematiğimizde de değişiklikler yarattığı sonucuna ulaşıyor. Düşünce sistematiğimizde oluşan değişiklikleri ise 15 maddede sıralıyor. Bu 15 madde içinde, özetlemeye çalışırsak, süreci kavrayamadığımız için haklı olarak endişeler duyduğumuzu, “ekonomik ve teknolojik kuvvetlerce” her an hayatımızın alt üst edilebileceği korkusunu yaşadığımızı, küreselleşmenin, “bizi biz yapan en önemli unsurlardan olan dilimiz, kültürümüz, çevremiz, aidiyet duygularımız, yurt ihtiyacımız gibi alanlarda” yarattığı yıkıcı etkilere karşı çıkmak gerektiğini, falan söylerken birden bire 8. madde de “8. Bu değişikliklere adapte olma ve yönetme becerisi yüksek olan ülke ve şirketler kontrol edilemez ve diğerlerine karşı yok edici pozisyon üstünlüğü yakalıyorlar.” diyor.

Haydaaaa! Karar ver kardeş. Karşı mı çıkalım, yoksa karşı çıkarsak ülke ve şirketler tarafından yok mu ediliriz?. Herhalde karşı çıkmayalım yok ediliriz diye düşünüyor ki “Paradokslar-ikilemler-çelişkiler … , çok boyutlu problemler ve çok boyutlu açmazlar ile karşı karşıyayız” diyor. Milyarlarca tekil karar günlük yaşamı etkiler hale geldi bunca karmaşa içinde hayat, hiçbir zaman doğrusal olarak değil her zaman anlayamadığımız şekilde geometrik olarak etkilenmeye başladı, bu süreçleri anlamak ve karşı hamleleri geliştirmek için başka nitelikte insanlar ve karar vericiler gerekir diyor.

Uzaylıları göreve çağırmıyorsa eğer, başka nitelikli insan ve karar vericilerin kimler olması gerektiğini de söylemesi gerekmez mi? Hemen ardından da, bu başka nitelikli insan ve karar vericilere akıl veriyor.; şeffaf, denetlenir olmak gerekir, sürdürülebilir yaşama, kalite ve toplam kaliteye önem veren hamleler bu karmaşayı çözebilir, diyor, diyor da diyor.,

Veee geliyoruz sadete. Bunca tespititen sonra bakla ağızdan çıkıyor, yazarımız altın yumurtayı yumurtluyor: “Sözünü ettiğimiz değişimler doğal olarak siyaset alanını da etkiledi. En belirgin değişim siyasetin tüm dünyada da, ülkemizde de güdük ve kısır hale gelmesi oldu. Burada sözünü ettiğimiz siyaset eski anlayışla yapılan siyasettir. Yani endüstriyel mantıkla düşünen, enerjisini sınıflar arası çatışmalardan alan, tüm bir ülkeyi yönlendirmeye çalışan, hükümet düzeyinde iktidar olmayı amaçlayan politika (gerekliliği sürmekle beraber) ateşini kaybetti. ( Koyulaştırma bize ait) Elde bir, Allah bir kesinliği içinde doğru olarak gördüğü bu tespiti destekleme faslına geçiyor. Argüman olarak ta Türkiye’nin çarpıklık ve siyasi yöneticilerinin (herkesçe kabul edilebilecek) yanlışlarını saymaya başlıyor. Kürt sorunundan Hukuk reformuna, oradan yöneticilerin oligarşik yönteme sarılmalarına kadar daldan dala atlarken “yönetim mi yönetişim mi” gibi kavram kaydırmalarını da araya serpiştirdikten sonra, geliyoruz yeni kurulacak partiye.

Gelelim bakalım. Bizi kurtaracak parti nasıl olmalıymış.

“Günümüze ve yarınımıza cevap üreten politika nasıl olmalıdır? Demokrasi projesi neler önermelidir, nereden, hangi faktörlerden güç ve enerji almalıdır?”

Demokrasi projesinin güç ve enerji kaynağı olarak yazar dört unsur sıralıyor:

1- Bizzat demokrasinin kendisi

2- Bilgi çağının insanı

3- Katılımcılık ve dayanışmacılık

4- Mağdurluk ve ezilmişlikteki çeşitlenmeler

Sırasıyla inceleyelim

Bu yüzyıla damgasını vuran sol politikanın enerji kaynağı, var olan sınıflar ve sınıflararası mücadelede ezilen sınıflar idi. Bugünün problemlerini yalnızca sınıflararası mücadele düzleminde görmek ve çözmek mümkün görünmemektedir. Sınıf tanımını bile herkesin mutabık olabileceği kavramlarla açıklayabilmek kolay değildir. 21. yüzyıl problemlerine çözüm arayan çağdaş politikanın yani değişimin enerji kaynağı yenilenebilir, çoğaltılabilir, statik değil dinamik enerji kaynakları olmalıdır.

En önemli güç kaynağı demokrasi talepleridir. Fakat demokrasinin tanımında anlaşmak gerekmektedir:

Kusura bakmayın ama bir Anadolu deyişini kullanmak zorundayım; “Manda boku kadar büyük” bir laf. Daha önce dikkatimi çekmemişti, ama yazar “zamandan ve mekandan” bağımsız! üretimden bahsederken, demek ki zırvalayacaklarına felsefi zemin hazırlıyormuş. 19 ve 20. yüzyıldaki gelişmelerin ürettiği kavramlarla çözemediğimiz sorunlar yumağını, Antik Yunan’dan, geç daha öncesine Mezopotamya uygarlıklarından beriye bilinen ve tartışılan yöntem ve kavramlarla çözeceğiz. Eski köye yeni adet; neymiş çözüm? “demokrasi”. Ama bir ufacık şart var, binlerce yıldır anlaşılamayan demokrasi tanımında anlaşmak gerek.

İyi, hadi anlaşalım. Nedir demokrasi tanımın? Demokrasi bir yaşam biçimidir. İyi tamam ama nasıl bir yaşam biçimidir? Yalnızca çatışan, rekabet eden, çıkarların uyumu için değil; karşıt olmanın kendi başına yararını sağlayan bir mekanizmalar bütünüdür. Dur hele, anlamadım. Çatışan kim, rekabet eden kim. Çıkarların uyumu için karşı çıkan kim. Önemli değil diyorsun, doğru anlamış mıyım? Yeter ki karşı çıkma mekanizmaları olsun. “Yasasın Çarşı.” Yani “Çarşı her şeye karşı.” Tamam her şeye karşı olmak demokrasi için gerekli bir şey ama halen demokrasinin nasıl bir yaşam biçimi olduğunda anlaşmış değiliz. Siyasal, sosyal, kültürel, ekonomik taleplerin bu kadar çeşitlendiği ve farklılaştığı bir dünya yalnızca tüm bu farklı taleplerin bir arada olmalarından medet uman, beslenen ve hatta teşvik eden bir yaşam biçimidir. Kardeş, hele bir dur. Laf kalabalığı içinde sulu dereye gidip susuz dönmeyelim. Siyasal sosyal kültürel ekonomik talepleri farklılaşanlar kimler? Endüstriyel toplum kavramı olan sınıfları reddettiğimize göre, tüm bu farklı talepler özgür bireylerden gelebilir. Özgür bir birey olarak, toplumumuzu demokratik olarak yönetmekte olan Cumhurbaşkanı, Başbakan, ya da bakanlardan herhangi birine , vazgeçtim, bir ilin vali ya da bir ilçenin kaymakamına gidip senin siyasal yönetimini beğenmiyorum, senin yerine ben yöneteceğim desem kabul edilir mi yoksa ana haber bültenlerinde meczup olarak mı gösterilirim? Yoksa senin kastettiğin sadece “ben bunlara karşıyım, ben olsan daha iyi yönetirim” deme geyiği mi? Hele bir, farklı düşünenlerin siyasi idareyi nasıl değiştireceklerini anlat ta orada anlaşalım. Demokrasi, insan ihtiyaçları içinde bir sıralama maddesi değildir. Demokratik taleplere 'önce terör sonra demokrasi', 'önce ekmek sonra demokrasi' olarak yaklaşılamaz. Demokrasi bu taleplerin dillenebildiği, örgütlenebildiği bir zemindir.

Kardeş, demokrasinin ne olmadığında değil ne olduğunda anlaşmaya çalışıyoruz.

Demokrasi özgürlüktür ama keyfilik değildir. Demokratik mekanizmalar denetlenebilirliktir, şeffaflıktır.

Bir dakika, özgür birey olarak her şeye karşı çıkma özgürlüğümüzde anlaşmıştık, ondan da vazgeçtin. Keyfi özgürlük yok diyorsun. Şimdi de denetlenebilirlik diyorsun. Kim kimi nasıl denetleyecek. Mesela Maliye Bakanı’nı mali müşavir ve muhasebeciler denetleyebilir mi? Şeffaflık diyorsun, yönetici adamlardan biri şeffaf olmamaya karar verirse ne yapacağız?. Bir türlü anlaşamıyoruz. Gel şu demokrasinin tanımı konusunda senin “Endüstri toplumu kavramı” diye burun kıvırdığın tanımında uzlaşalım. Demokrasi toplumsal sınıf, tabaka ve zümrelerin güç savaşının bileşkesidir. Ne kadar güç, o kadar demokrasi.

Sen de bu tanımı kabul etmiyorsun. Ne yapacağız şimdi?. Demokrasinin tanımında anlaşamıyoruz.

“Demokrasi bu tanımlarından dolayı değişim için müthiş bir güç ve enerji kaynağıdır. 'Halk için halka rağmen' olmaz” diyorsun. Bu konuda yerden göğe kadar haklısın, halk için halka rağmen olmaz, katılıyorum. “Halk için halk olarak” diyebilir miyiz?

Gelelim demokrasi projesinin ikinci güç ve enerji kaynağı olan insana.

Demokrasi projesi için ikinci enerji kaynağı yeni insandır. Sermaye topraktan tüccara, tüccardan endüstriyel sermayeye, endüstriyel sermayeden finans sermayesine döndü. Şimdi ise insan sermayesine ve bilgiye doğru dönüşüyor. Yazar kendi penceresinden baktığında vazgeçilmez gördüğü sermayenin, tarihsel gelişim ve dönüşümlerinin içine insanı da katmakta bir beis görmüyor. Yani artık insan da sermayeleşmiştir diyebiliyor. Artık alınıp satılabilir el değiştirebilir demek ki. Sonra da bu pozisyona soktuğu insanı demokrasi projesinin güç ve enerji kaynağı olarak görüyor. Fazla söze gerek var mı?

Yazar bu sermayeleşmiş yeni insanın yeni politik düşünüşüne de yol gösteriyor; Yeni iddia günümüzde insan gücünü, bir şeylere karşı oluştan değil bir şeylerden yana olmaktan, yeniyi biçimlemek iddiasından almalıdır. Yazarın yaptığı iş ve toplumsal konumu ile pek bağdaşmıyor ama, herhalde çocukluğunda dinlediği Nasrettin Hocanın kadılık hikayesinden çok etkilenmiş. Bir şeye karşı olmayan o şeyin alternatifinden yana olabilir mi? Hele ki toplumsal olaylar söz konusu olduğunda. Köleciliğe karşı olunmadan özgürlükten yana olunabilinir mi? Gericiliğe karşı olunmadan ilerici olunabilir mi? Kapitalizme karşı olunmadan Sosyalizmden yana olunabilir mi? Yazar bizlerle kafa bulmuyorsa eğer, devir değişti artık bilgi toplumundayız şartlar da değişti iktidar anlayışı da değişti bırakalım bunları (Kapitalizme karşı olmayı) kapitalizme karşı olmadan çözümler arayalım mı demek istiyor? Mümkün mü? Fındık reklamı misali; “yerseniz”...

Gelelim demokrasi projesinin üçüncü güç ve enerji kaynağına.

Sorun da çözüm de evrenselleşti

Demokrasi projesi için üçüncü enerji kaynağı katılımcılık ve dayanışmacılıktır. Her şey bireye doğru giderken bu paradoksal görünebilir. Fakat birçok sorun ve çözümü yerelleşirken, birçok sorun ve çözümü de evrenselleşiyor. Uluslararası çözüm odakları AIDS gibi, çevre gibi, atmosferdeki ozon deliği gibi, nükleer denemeler gibi sorunlar üzerinde etkinleşmeye başladı. Bu etkinlik insanları yerel ölçekte bireyselleştirirken çokuluslu bir arada oluşları yönlendiriyor. İnsanlar kendi sorunlarına müdahil olabilmek çabasıyla eski kitle örgütleri tanımından çok farklı sivil toplum kuruluşları (STK) zemini üzerinden etkin olabiliyorlar. STK'lar üzerinden geliştirilecek yeni katılımcılık ve dayanışma modelinin önünü açmak gerekiyor. Demokrasi projesi, bireylerdeki katılım ihtiyacını harekete geçirerek, bireysel enerjiyi sinerjiye dönüştürme fırsatına sahip.

Yeni parti gerektiğinden yola çıkan yazar altın yumurtayı yumurtladı. Demokrasi projesinin güç ve kaynağı yerel ve evrensel STK lardır. Zaten kendisi de oldukça önemli bir STK’nın genel müdürü iken ayrılıp fahri olarak STK’nın para kaynakları konusunda çalışmaya başlamış. Katılın bize gerisini merak etmeyin diyor herhalde.

Gelelim demokrasi projesinin dördüncü ve son güç ve enerji kaynağına.

Dördüncü enerji kaynağı, mağdurluk veya ezilmişlikteki çeşitlenmedir. Önceleri ezilen yalnızca işçi sınıfı olurken ve sol bunun üzerine politika üretirken bugün bölgelerarası dengesizlikten gelir dağılımına veya sosyal güvenlik güvencesi olmayanlara geniş ve çeşitli ezilmişlikler, geri kalmışlıklar vardır. Kimlik mağdurları/inanç mağdurları/ekonomik sorunların mağdurları (işsizler, düşük ücretliler, geri kalmış yöreler, KOBİ'ler), küreselleşme mağdurları (eğitimsizler)/dışlanmışlar gibi tüm mağdurlar demokrasi projesinin özneleri olacaklardır. Demokrasi projesi, evrensel insan hakları ve ezilenin yanında olma duygusunun kapsamını genişletmeli ve bu yeni müttefiklerinden ve sorun kaynaklarından beslenerek onlara yeni çözümler ve politikalar üretmelidir.

Yazar burada da aynı alicengiz oyununu oynuyor. Hiç yapılmamış bir tespiti sanki doğruymuş gibi kabul edip artık öyle değil diyor. Tespite bak; “Önceleri ezilen yalnızca işçi sınıfı olurken ve sol bunun üzerine politika üretirken”. Sol ne zaman böyle bir tespit yapmış ve bu tespit üzerine politika yapmış?. Bölgeler arası dengesizlik bugünün sorunu mu? Geçmişte yok muydu? Sosyal Güvencesizlik ya da inanç mağdurluğu bu günün sorunları mı? Saydıkların içinde bir tek küreselleşme mağdurları (o da ne demekse) bu günün sorunu sayılabilir.

Bırakalım karından konuşmayı, adını koyalım: Senin deyiminle işçi sınıfı üzerinden politika üretenlere Marksist denir. Üretilen ( daha doğrusu bilimsel olarak izah edilen) bu politika da bahsettiğin tüm ezilmişlik ve mağduriyetlerin kaynağının KAPİTALİZMİN KENDİSİ olduğunu tespit ettikten sonra bunun yani KAPİTALİZMİN tarihsel süreçte kaçınılmazca SOSYALİZME varacağını ve bu sürece önderlik, lokomotiflik yapabilecek tek gücün İŞÇİ SINIFI olduğunu söyler. Neden işçi sınıfı? Üretimden gelen KOLLEKTİF (Birlikte davranma) gücü nedeniyle. Tüm yazın boyunca hiç ama hiç bahsetmiyorsun ama, domuz topu gibi enine boyuna örgütlenmiş, artık seyrettiğimiz dizilerde nerede güleceğimize bile karışan uluslar arası tekeller karşısında bireyin, hele de “kafadan özgür”leştirmeye çalıştığın bireyin hiç şansı olamaz.

Tüm bu şartlar altında da senin “demokrasi projen” var olan egemenlere dikensiz gül bahçesi yaratmaktan başka bir anlam içermez..

Yazar yazısının son bölümünde ise “Nasıl bir parti ve siyaset anlayışı” ile örgütlenme modelleri öneriyor. Tabi ki tüm yazı boyunca yaptığı metotla: Çarpıtma ve anlam kaydırması ile. Nereye hitap ettiğini çok iyi bildiği, yani bizlerle kafa bulmaya çalışmadığı bilinçli bir görev adamı olduğu için kaydırmayı nerede yapacağını da çok iyi biliyor. Yazarın “Nasıl bir parti ve siyaset anlayışı” başlığını sol literatürdeki “geniş cephe ve siyaset” başlığına çevirin her şey yerli yerine oturmuş olur. Hatta biraz dikkatli, sol literatüre hakim bir okuyucu, ufak tefek farklılıklar ve zıtlıklar göz ardı edilirse, bahsedilenlerden, yazarın Sovyet tarzı örgütlenme istediği sonucunu bile çıkarabilir. Peki burada temel kaydırma nerede? PARTİ kelimesinde. Çünkü PARTİ kelimesi siyasi anlamıyla iktidar demektir. Yazarın biz fanilere öğüdü ise: İKTİDAR İLE UĞRAŞMAYIN DA NE YAPARSANIZ YAPIN...

SONUÇ OLARAK:

Demokrasi projesinin partisinin, aktif yurttaşlık duygusunu ortaya çıkarmak ve ajite etmek gibi bir misyonu olmalıdır. Özünde çözümsüzlüğe ve çaresizliğe olan fakat görünüşte politikacıya olan güvensizlik, yurttaşların sivil toplum kuruluşlarına ve yerel yönetimlere olan ilgisi artırılarak kırılabilir. Demokrasi projesinin insanları özellikle yerel yönetimlerin kararları ve uygulamalarıyla ağırlıklı olarak ilgilenmelidirler. Özellikle imar planları tartışmaları ve kararları, itiraz ve düzeltme taleplerinin şeffaflaşması izlenmeli ve müdahil olunmalıdır. Yerel sivil kuruluşlarla temas etmeli, onların talep ve uyarıları ışığında politika oluşturulmalı ve bu kuruluş ve derneklerle karşılıklı besleme mekanizmaları kurmalıdırlar.

STK'ların sorun çözücü yanları, adanmışlık kültürleri parti ilişkisinin üstünde tutulmalıdır. Ancak bu kadrolar parti ile etkileşim içinde olabilirler. Yoksa STK'larla ilişkiyi sorun odaklı ve eşitlerarası etkileşim ilişkisi olarak görmek yerine yalnızca adam devşirme mekanizması olarak görmek yeni siyasi anlayışın açmazı olacaktır.

Her türlü kutsala karşı duyarlı fakat bunlar üzerinden politika yapmayan, yapanları da deşifre eden bir söylem izlenmelidir.

Paranoya, endişe, korku üzerinden değil sahici olan üzerinden, geçmiş üzerinden değil gelecek üzerinden siyaset üretilmelidir.

Yazardan yaptığımız son Arapça alıntının Türkçe mealini vererek yazımızı noktalayalım.

Demokrasi projesi partisinin, insanları aktif yurttaşlık adı altında “kafadan özgür”leştirmek gibi bir misyonu olmalıdır. Özünde çözümsüzlüğe ve çaresizliğe olan, fakat görünüşte politikacıya olan güvensizlik her an sisteme yönelebilir. Bunu önlemenin tek yolu kafadan özgürleştirdiğimiz yurttaşları yerel yönetim ve STK lara yönlendirmektir.Özellikle de imar planları tartışmaları ve kararları, itiraz ve düzeltme taleplerinin şeffaflaşması izlenmeli ve müdahil olunarak bedavadan gayri menkul zengini olunması önlenmelidir. ( Ne yani; “ben hiç gayri menkule yatırım yapmadım, ama pişmanım” diyen rahmetli Vehbi Koç keriz durumuna mı düşürülürsün) Siz egemenlerimize tam bir adanmışlık içerisinde hizmet etmekte olan STK lar partilerin üzerinde olmalıdır. Haydi, saygıdeğer efendilerim, paronaya korku ve endişeye kapılmayınız. Gün sonsuz geleceğimizi kurma günüdür.

SON SÖZ OLARAK: Yazımızın başlarında, Bekir Ağırdır’ın yüklenmiş olduğu görevler ve yaptığı işleri yazının sonlarına bırakalım demiştik. Bundan sonraki bölümde bizim hiçbir yorum ve görüşümüz yok. Tamamen kendilerinin ve kendi çevrelerinin görüşleri.

Bir ufak son not koyabiliriz herhalde. Belki genç arkadaşlar bilemeyebilir ama, 60’lı yılların sonuna doğru popüler halk müziğinde bir slogan vardı: “Sahibinin Sesi iftiharla sunar:Nuri Sesigüzel.” Bu sloganı konumuza uyarlamamıza izin verin “Sahibinin Sesi iftiharla sunar: BEKİR AĞIRDIR.”

Genel Müdürlük’ten Gönüllülüğe

15. yılında sorunlarının çoğunu geride bırakmış bir Tarih Vakfı yaratma sürecinin çok önemli bir parçası olan gönüllü arayışlarımıza her kesimden yanıt geliyor. Gerek maddi anlamda, gerek yeni projeler geliştirilmesinde, gerekse yeni komitelerin kurulmasında gönüllü katkısı sürekli artıyor. Mütevellilerimiz ve Tarih Dostlarımız da bu çabanın içinde yer alıyorlar. Bu katkıların en yeni ve en önemlilerinden biri de Genel Müdürümüz Bekir Ağırdır’dan geldi. Yaklaşık 2 yıldır vakfımızın Genel Müdürlüğünü yürüten Bekir Ağırdır, kısa süre önce emekli oldu. Fakat Tarih Vakfı ile olan gönül bağını koparmadı ve çalışmalarını gönüllü olarak sürdürmeye karar verdi. Sevgili Ağırdır bundan böyle, öncelikle gelir getirici projeler alanında yoğunlaşarak, vakfımıza olan desteğini devam ettirecek. Kendisine, hem büyük fedakarlıklarla yürüttüğü Genel Müdürlük görevi süresince sağladığı katkılar için, hem de gönüllü çalışmalarına katılma kararından dolayı teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Destekçilerimiz

15 yıllık tarihinde Tarih Vakfı sayısız bireysel destekçi ve kurum tarafından desteklenmiştir. Aşağıda listelenen 15 kuruluş bu süre içerisinde Tarih Vakfı projelerine en fazla parasal destek sağlayan kuruluşlardır. Ayni destekçilerimiz bu listeye dahil edilmemiştir.
Proje Bazında Maddi Destekçiler

Birleşmiş Milletler Habitat İstanbul Zirvesi

Ana Destekci: Toplu Konut İdaresi Başkanlığı

Diğer Destekci: Arçelik

Diğer Destekci: İş Bankası

Diğer Destekci: Ekinciler Holding

Diğer Destekci: Emlak Bankası

Diğer Destekci: TEB

Diğer Destekci: Aygaz

Diğer Destekci: Four Seasons Hotel

Diğer Destekci: Mesa

Diğer Destekci: Yapı Kredi Yayınları

Diğer Destekci: Ytong

Diğer Destekci: Koray İnşaat

Diğer Destekci: S.S. Büyükşehir Konu Yapı Koop.

Diğer Destekci: Ondüline Avrasya

Diğer Destekci: Levent Rotary Klüp

Diğer Destekci: Gök İnşaat

Diğer Destekci: BATA

Diğer Destekci: Aymod Ayakkabı

Diğer Destekci: Net Yapı

Diğer Destekci: İstanbul Rotary Klüp

Diğer Destekci: Uluslararası Müteahhitler Birliği



Cumhuriyet'in 75. Yıl Projeleri

Ana Destekci: Başbakanlık Tanıtma Fonu

Diğer Destekci: İMKB

Diğer Destekci: Milli Piyango İdaresi

Diğer Destekci: İş Bankası

Diğer Destekci: Kalkınma Bankası

Diğer Destekci: Eximbank

Diğer Destekci: Körber Vakfı

Diğer Destekci: Finansbank

Diğer Destekci: İpragaz A.Ş.

Diğer Destekci: Leitz Manu Kırtasiye

Diğer Destekci: Novartis

Diğer Destekci: Amerikan Basın ve Kültür Merkezi



İstanbul Ansiklopedisi Projesi

Ana Destekci: Kültür Bakanlığı



Türkiye’de İnsan Hakları ve Sivil Toplum Gelişiminin Görsel Anlatımı Projesi

Ana Destekci: Avrupa Komisyonu



Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi

Ana Destekci: Avrupa Komisyonu

Diğer Destekci: Açık Toplum Enstitüsü



Osmanlı Bankası Arşivinden Tarihten İzler Sergisi

Ana Destekci: Osmanlı Bankası



İstanbul Müzesi Projesi

Ana Destekci: Rockfeller Vakfı



Sivil Toplum Kuruluşları Rehberi 1995-1996

Ana Destekci: UNDP



Avrupa Yayınları Projesi

Ana Destekci: Avrupa Komisyonu

Diğer Destekci: Filandiya Konsolosluğu



Akdeniz'de Tarih Öncesi Alanlar Projesi

Ana Destekci: Avrupa Komisyonu



Osmanlı’dan Günümüze Kağıt Para: Nakden Tarih Sergisi

Ana Destekci: Osmanlı Bankası



Bankalar Caddesi: Osmanlı’dan Günümüze Voyvoda Caddesi Sergisi

Ana Destekci: Osmanlı Bankası



Yerel Tarih Grupları Projesi

Ana Destekci: Rockfeller Vakfı

Diğer Destekci: Hollanda Matra-Kap Fonu

Diğer Destekci: Ünye Ticaret Odası

Diğer Destekci: Heinrich Böll Stiftung Derneği



Eyüp Projesi

Ana Destekci: Kültür Bakanlığı

Diğer Destekci: İstanbul Büyükşehir Belediyesi



Akdeniz Sesleri Projesi

Ana Destekci: Avrupa Komisyonu



Sivil Toplum Kuruluşları Rehberi 2004-2005

Ana Destekci: Açık Toplum Enstitüsü

Ana Destekci: Dünya Bankası



Okullara Kitap Gönderim Projesi

Ana Destekci: Türk Kültür Vakfı (Turkish Cultural Foundation)



1960 Sonrasında İç Göç, İşçiler ve Sendikalar Projesi

Ana Destekci: Fredrich Ebert Vakfı



Türkiye'de Sivil Toplum Kuruluşları Sempozyumları

Ana Destekci: Heinrich Böll Stiftung Derneği

Diğer Destekci: Amerikan Basın ve Kültür Merkezi



Josephine Powell Kolleksiyonundan Kilim Örnekleri Sergisi

Ana Destekci: JP Morgan

Diğer Destekci: Bireysel Bağışçılar (ABD)



"Elveda Doğduğum Toprak " Fotoğraflarla Anadolu'nun 150 Yıllık Göç Tarihi Sergisi

Ana Destekci: Rockfeller Vakfı



I. Tarih ve Deniz Şenliği Projesi

Ana Destekci: Kültür Bakanlığı



Fotoğraflarla İnsan Hakları Sergisi

Ana Destekci: Avrupa Komisyonu

Diğer Destekci: Heinrich Böll Stiftung Derneği

Diğer Destekci: Kanada Büyükelçiliği



Sendikal Eğitim Atölyeleri

Ana Destekci: Fredrich Ebert Vakfı



Osman Hamdi Bey Sempozyumu

Ana Destekci: Kültür Bakanlığı



Sendikalar ve Üniversiteler Atölyesi

Ana Destekci: Fredrich Ebert Vakfı



Pertev Naili Boratav Arşivi Projesi

Ana Destekci: Kültür Bakanlığı



I. Uluslararası Tarih Kongresi

Ana Destekci: Esbank

Girişim Kurulu

Prof. Dr. Korkut Boratav, Yiğit Gülöksüz, Şükran Ketenci, Dr. Haldun Özen, Ülkü Özen, Orhan Silier, Sönmez Taner, Prof. Dr. İlhan Tekeli, Prof. Dr. Zafer Toprak, Prof. Dr. Zafer Tunaya, Prof. Dr. Mete Tunçay ve Prof. Dr. Zafer Üskül

Kurucu Üyeler

Kafiye Abdik, Özgen Acar, Serhan Ada, Prof. Dr. Fikret Adanır, Mustafa Kemal Ağaoğlu, Tektaş Ağaoğlu, Prof. Dr. Engin D.Akarlı, Prof. Dr.Asaf Savaş Akat, Gökhan Akçura, Önder Aker, Prof. Dr.Öztin Akgüç, Murad Akıncılar, Ayşe Akman, Üstün Akmen, Mehmet Aközer, Atilla Aksoy, Erdem Aksoy, Prof. Dr. Sina Akşin, A. Teoman Aktürel, Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan, Tülin Alpman, Munise Aren, Prof. Dr. Sadun Aren, Tülin Aren, Haluk Arığ, Dr. Cengiz Arın, Suha Arın, Prof. Dr. Tülay Arın, Dr. Ersin Arıoğlu, İhsan Atar, Nusret Avcı, Mehmet Ali Aybar, Orhan Aydın, Halis Aydıntaşbaş, Ayşe Semiha Baban, Prof. Dr. Raci Bademli, Prof. Dr.Zafer Başak, Prof. Dr. Veysel Batmaz, Prof. Dr. Afife Batur, İsmail Bayer, Erduhan Bayındır, Prof. Dr. Jale Baysal, Cengiz Bektaş, Prof. Dr. Fatmagül Berktay, Doç. Dr. Halil Berktay, Ferhat Boratav, Prof. Dr. Korkut Boratav, Mehmet Bozışık, Rıdvan Budak, Prof. Dr. Ayşe Buğra, Halim Bulutoğlu, Duygu Büke, Uğur Büke, Dr. Hülya Canbakal, Atila Candır, Hasan Cemal, Adnan Cemgil, Nazife Cemgil, Prof. Dr. Yavuz Cezar, Ali Faik Cihan, Dr. Arif Çağlar, Ayşe Çağlar, İbrahim Çağlar, Nail Çakırhan, Prof. Dr. Halet Çambel, Dr. Tevfik Çavdar, Halit Çelenk, Murtaza Çelikel, Yavuz Çizmeci, Aslı Davaz Mardin, Ahmet Demirel, Yücel Demirel, Yücel Demirer, Erdoğan Demirören, Metin Deniz, Şemsi Denizer, Prof. Dr. Selim Deringil, Ahmet Hamdi Dinler, Abidin Dino, Güzin Dino, Prof. Dr. Sencer Divitçioğlu, Prof. Dr. Hayri Domaniç, Prof. Dr. Alan Duben, Salih Ecer, Doç. Dr. Mehmet Ecevit, Prof. Dr. Edhem Eldem, Güner Eliçin, Dr. Atilla Eralp, Gülsevil Erdem, Tarhan Erdem, Dr. Necat Erder, Prof. Dr. Sema Erder, Muzaffer lhan Erdost, Müşfik Erem, Dr. Ferdan Ergut, Hüseyin Ergün, Osman Erk, Doç. Dr. Büşra Ersanlı, Prof. Dr. Selçuk Esenbel, Prof. Dr. Nihat Falay, Latife Fegan, Prof. Dr.Gürhan Fişek, Prof. Dr. Fatma Gök, Turgut Gökdere, Dr. Ergun Göknel, Prof. Dr. Nilüfer Göle, Prof. Dr. Güney Gönenç, Prof. Dr. Korel Göymen, Doç. Dr. Tony Greenwood, Prof. Dr. Mesut Gülmez, Yiğit Gülöksüz, Doç. Dr. Mehmet Fatih Gümüş, Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Yücel Gürsel, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Fadıl Güvenç, Aylin Güzelbeyoğlu, Algan Hacaloğlu, Prof. Dr. Ümit Hassan, Uğur Hüküm, Rasih Nuri İleri, Ari İnan, Prof. Dr. Nurkut İnan, Prof. Dr. Erdal İnönü, Hayri İnönü, Sevinç İnönü, Fatma Hikmet İşmen, Erhan İşözen, İlkay İzer, Alpay Kabacalı, Dr. Mehmet Kabasakal, Hasan Karacal, Necmettin Karaerkek, Prof. Dr. Nihal Karaincioğlu, Dr. Yavuz Selim Karakışla, M. Asım Karaömerlioğlu, Osman Kavala, Prof. Dr. Raşit Kaya, Aslı Kayabal, Arslan Kaynardağ, Cahit Kayra, Prof. Dr. Haydar Kazgan, Prof. Dr. Yakup Kepenek, Prof. Dr. Naci Kepkep, Özcan Kesgeç, Şükran Ketenci, Prof. Dr. Çağlar Keyder, Prof. Dr. Uygur Kocabaşoğlu, Doç. Dr. Cemil Koçak, Dr. Orhan Koloğlu, Prof. Dr. Emre Kongar, Dr. Levent Köker, Asaf Köksal, Tavit Köletavitoğlu, Cevdet Kösemen, Prof. Doğan Kuban, Cevdet Kudret, Şükran Kurdakul, Doç. Dr. Orhan Kurmuş, Aydil Kurtkaya, Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Doç. Dr. Gün Kut, Prof. Dr. Şule Kut, Dr. Sacit Kutlu, Sait Maden, Faruk Malhan, Betül Mardin, Dr. Herkül Millas, Ziya Müezzinoğlu, Kemal Nebioğlu, Aziz Nesin, Ali H. Neyzi, Burhan Oğuz, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Prof. Dr. Oğuz Oyan, Prof. Dr. Ayla Ödekan, T. Yılmaz Öğüt, Dr. Selim Ölçer, Ersin Önsel, Prof. Dr. Salih Özbaran, Prof. Dr. Ferhunde Özbay, Müfit Özdeş, Prof. Dr. Günay Göksu Özdoğan, Prof. Dr. Mehmet Emin Özel, Dr. Soli Özel, Haldun Özen, Ülkü Özen, Ali Özgentürk, Prof. Dr. Yılmaz Özkan, Atilla Özkirimli, Doç. Dr. Güntaç Özler, Beşir Özmen, Dr. Kenan Öztürk, Orhan Pamuk, Prof. Dr. Şevket Pamuk, Prof. Dr. Fazıl Sağlam, Uğraş Salman, Y. Doç. Dr. Yasemin Saner Gönen, Nilgün Saraçoğlu, Kemali Saybaşılı, Doç. Dr. Yücel Sayman, Leslie Meral Schick, Hakkı Sevand, İzzettin Silier, Orhan Silier, Kenan Somer, Şükran Soner, Gün Soysal, İlhami Soysal, Prof. Dr. Nurettin Sözen, Lokman Şahin, Prof. Dr. Gencay Şaylan, Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Cemal Şener, Prof. Dr. Cahit Talas, Özkan Taner, Sönmez Taner, Bülent Tanör, Tunç Tayanç, Lale Tayla, Melek Taylan Ulagay, Prof. Dr. İlhan Tekeli, Prof. Dr. Şirin Tekeli, Şahin Tekgündüz, Naki Turan Tekinsav, Prof. Dr. İnci Tezcan, Sevim Tezcan, Prof. Dr. Taner Timur, Fikret Toksöz, Dr. Meltem Toksöz, Prof. Dr. Mehmet Tomanbay, Prof. Dr. Ahmet Tonak, Prof. Dr. Zafer Toprak, Füruzan Hüsrev Tökin, İsmail Hüsrev Tökin, Nurten Tuç, Melahat Tunaya, Tarık Zafer Tunaya, Prof. Dr. Mete Tunçay, Prof. Dr. Şerafettin Turan, Ali Turgan, Vedat Türkali, Dr. Gürel Tüzün, Osman Ulagay, Emine Uşaklıgil, Işıl Uyar, Doç. Dr. Tanay Uyar, Emel Uygur, Erol Üçer, Hasibe Ünçe, Prof. Dr. Zafer Üskül, Prof. Dr. Füsun Üstel, Prof. Dr. İşaya Üşür, Dr. Oktay Varlier, Prof. Dr. Tolga Yarman, Prof. Dr. Erdal Yavuz, Hilmi Yavuz, Marianna Yerasimos, Stefanos Yersimos, Selahattin Yıldırım, İzzet Şener Yunusoğlu, Bahattin Yücel, Ragip Zarakolu, Yavuz Zeytinoğlu.

Mütevelliler

Panayot Abacı, Prof. Dr. Nermin Abadan Unat, Kafiye Abdik, Erhan Acar, Özgen Acar, Aclan Acar, Serhan Ada, Prof. Dr. Fikret Adanır, Adalet Ağaoğlu, Tektaş Ağaoğlu, Prof. Dr. Zeynep Ahunbay, Ö. Lütfi Akad, Prof. Dr. Engin D. Akarlı, Prof. Dr. Asaf Savaş Akat, Prof. Dr. Ali Akay, Gökhan Akçura, Önder Aker, Prof. Dr. Öztin Akgüç, Prof. Dr. Mustafa Akgül, Prof. Dr. Seçil Akgün, Prof. Dr. Günkut Akın, Murad Akıncılar, Ayşe Akman, Üstün Akmen, Mehmet Aközer, Atilla Aksoy, Suay Aksoy, Prof. Dr. Sina Akşin, Prof. Dr. Bahattin Akşit, Prof. Dr. Ayhan Aktar, İsmail Aktaş, A. Teoman Aktürel, Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan, Prof. Dr. Ayhan Alkış, Tülin Alpman, Atila Alpöge, Doç. Dr. Özcan Altaban, Engin Altaş, Sadık Selçuk Alten, İsmail Altınöz, Ayşen Anadol, Çağatay Anadol, Köksal Anadol, Prof. Dr. Metin And, Çetinkaya Apatay, Dr. Caner Arabacı, Şener Aral, Ahmet Asım Arar, Prof. Dr. Ayda Arel, Munise Aren, Prof. Dr. Sadun Aren, Tülin Aren, Haluk Arığ, Dr. Cengiz Arın, Prof. Dr. Tülay Arın, Dr. Ersin Arıoğlu, Prof. Dr. Mehmet İhsan Arman, Osman Saffet Arolat, Prof. Dr. Tülay Artan, Ali Artun, Dr. Nuşin Asgari, Dr. Şükrü Aslanyürek, Prof. Dr. Alaeddin Asna, Prof. Dr. Tomur Atagök, Reşat Atalar, İhsan Atar, Prof. Dr. Nurhan Atasoy, Akın Atauz, Nusret Avcı, Zeynep Avcı, Güllü Aybar, Prof. Dr. Ergun Aybars, Dr. Suavi Aydın, Orhan Aydın, Halis Aydıntaşbaş, Prof. Dr. Ülkü Azrak, Ayşe Semiha Baban, Raif Bakova, Mustafa Balcı, Prof. Dr. Nur Balkan Atlı, Sevil Barlas, Yrd. Doç. Dr. Ayfer Bartu, Prof. Dr. Zafer Başak, Soner Başbuğ, Nezih Başgelen, Prof. Dr. İlhan Başgöz, Celal Başlangıç, Prof. Dr. Veysel Batmaz, Prof. Dr. Afife Batur, Enis Batur, Oya Baydar, Yavuz Baydar, İsmail Bayer, Prof. Dr. Mehmet Bayhan, Erduhan Bayındır, Dr. Serçin, Baykal, Prof. Dr. Tuncer Baykara, Prof. Dr. Jale Baysal, Cengiz Bektaş, Prof. Dr. Murat Belge, Dr. Albrecht Berger, Prof. Dr. Nihat Berker, Mehmet Ali Berkman, Prof. Dr. Taner Berksoy, Prof. Dr. Fatmagül Berktay, Doç. Dr. Halil Berktay, Prof. Dr. Engin Bermek, İbrahim Betil, Prof. Dr. İhsan, Bilgin, Çelen Birkan, Osman Birsen, Prof. Dr. Faruk Birtek, Prof. Dr. Korkut Borotav, Ferhat Borotav, Prof. Dr. Sibel Bozdoğan, Sula Bozis, Prof. Dr. Fuat Bozkurt, Rıdvan Budak, Prof. Dr. Ayşe Buğra, Halim Bulutoğlu, Orhan Bursalı, Duygu Büke, Uğur Büke, Dr. Hülya Canbakal, Can Candan, Atilla Candır, Yavuz Canevi, Murat Cano, İsmail Cem, Hasan Cemal, Eser Ceyhan, Prof. Dr. Yavuz Cezar, Ergin Cinmen, Dr. Etienne Copeaux, Doç. Dr. Nevin Coşar, Prof. Dr. Musa Çadırcı, Can Çağdaş, Dr. Arif Çağlar, Ayşe Çağlar, İbrahim Çağlar, Filiz Çağman, Dr. Serpil Çakır, Nail Çakırhan, Ekrem Çakıroğlu, İpek Çalışlar, Talha Çamaş, Prof. Dr. Halet Çambel, Raşit Çavaş, Prof. Dr. Ayhan Çavdar, Dr. Tevfik Çavdar, Yunus Çavdar, Halit Çelenk, Murtaza Çelikel, İzzet Çetin, Cem Çetintürk, Turgut Çeviker, Yavuz Çizmeci, Nuri Çolakoğlu, Doç. Dr. Esra Danacıoğu, Doç. Dr. Günhan Danışman, Mehmet Daraoğlu, Aslı Davaz Mardin, Zeynep Davran, Prof. Dr. Melek Delilbaşı, Ahmet Demirel, Yücel Demirel, Yücel Demirer, Erdoğan Demirören, Metin Deniz, Eşref Denizhan, Prof. Dr. Selim Deringil, Murat Dilmen, Ahmet Hamdi Dinler, Güzin Dino, Prof. Dr. Sencer Divitçioğlu, Prof. Dr. Halime Doğru, Necati Doğru, Prof. Dr. Fatma Doğruel, Prof. Dr. Suut Doğruel, Prof. Dr. Hayri Domaniç, Hulusi Dosdoğru, Haldun Dostoğlu, Prof. Dr. Emre Dölen, Prof. Dr. Alan Duben, Prof. Dr. Paul Dumont, Refik Durbaş, Can Dündar, Koray Düzgören, Ayperi Ecer, Salih Ecer, Doç. Dr. Mehmet Ecevit, Faruk Eczacıbaşı, Oktay Ekinci, Dr. Tarık Ziya Ekinci, Aykut Ekzen, Prof. Dr. Edhem Eldem, Güner Eliçin, Haluk Elver, Münevver Eminoğlu, Dr. Atilla Eralp, Prof. Dr. Mehmet Erbudak, Gülsevil Erdem, Halit Erdem, Tarhan Erdem, Dr. Yücel Erdem, Prof. Dr. Cevat Erder, Dr. Necat Erder, Prof. Dr. Sema Erder, Ali Erdilek, Muzaffer İlhan Erdost, Müşfik Erem, Nüket Eren, Selçuk Erez, Yrd. Doç. Dr. Rıfat Ergeç, Prof. Dr. Özer Ergenç, Prof. Dr. Gürbüz Erginer, Dr. Kudsi Ergüner, Dr. Ferdan Ergut, Hüseyin Ergün, Refet Erim, Osman Erk, Bülent Erkmen, İlkin Erkutun, Didem Erpulat, Doç. Dr. Büşra Ersanlı, Doç. Dr. Hasan Ersel, Tuncer Ertem, İsmail Erten, Dr. Füsun Ertuğ, Prof. Dr. Ayşe Erzan, Prof. Dr. Adile Jale Erzen, Aydın Esen, Prof. Dr. Selçuk Esenbel, Prof. Dr. Ufuk Esin, Burçak Evren, Prof. Dr. Semavi Eyice, Doç. Dr. Ercan Eyüboğlu, Prof. Dr. Nihat Falay, Sülün Falay, Esra Fanuscu Özden, Suraiya Faroqhi, Latife Fegan, Prof. Dr. Carter V. Findley, Dr. Caroline Finkel, Prof. Dr. Gürhan Fişek, Prof. Dr. Cornell Fleischer, Nilüfer Gatenyo, Dr. Mehmet Genç, Prof. Dr. François Georgeon, Prof. Dr. Cevat Geray, Prof. Dr. Fatma Gök, Prof. Dr. Tamer Gök, Prof. Dr. Altan Gökalp, Oryal Gökdemir, Yrd. Doç. Dr. Oktay Gökdemir, Turgut Gökdere, Dr. Ergun Göknel, Prof. Dr. Nilüfer Göle, Prof. Dr. Güney Gönenç, Prof. Dr. Korel Göymen, Doç. Dr. İştar Gözaydın, Doç. Dr. Tony Greenwood, Ara Güler, Prof. Dr. Mesut Gülmez, Yiğit Gülöksüz, Doç Dr. Mehmet Fatih Gümüş, Korhan Gümüş, Prof. Dr. İhsan Güneş, Gamze Güngörmüş Kona, Uğur Güracar, Erhan Gürcan, Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Yücel Gürsel, Prof. Dr. Akile Gürsoy, Prof. Dr. Emine Gürsoy, Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Kadir Raşit Gürtan, Prof. Dr. Bozkurt Güvenç, Doç. Dr. Murat H. Güvenç, Fadıl Güvenç, Prof. Dr. Orhan Güvenen, Aylin Güzelbeyoğlu, Algan Hacaloğlu, Gülden Hacaloğlu, Prof. Dr. Talat Halman, Prof. Dr. Ümit Hassan, Güney Haştemoğlu, Doç. Dr. Muhsine Helimoğlu Yavuz, Prof. Dr. Ian Hodder, Uğur Hüküm, Dr. Deniz Ilgaz, Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, Ekrem Işın, Rasih Nuri İleri, Selim İlkin, Doç. Dr. Aynur İlyasoğlu, Prof. Dr. Halil İnalcık, Arı İnan, Prof. Dr. Nurkut İnan, Gül İnanç Barkay, Türkan İnce, Prof. Dr. Erdal İnönü, Hayri İnönü, Sevinç İnönü, Prof. Dr. Huricihan İslamoğlu, Fatma Hikmet İşmen, Erhan İşözen, İlkay İzer, Alpay Kabacalı, Cengiz Kabaoğlu, Dr. Mehmet Kabasakal, Prof. Dr. Cemal Kafadar, Doç. Dr. Gülru Kafadar, Hasan Bülent Kahraman, Dilara Kahyaoğlu, Jak Kamhi, Doç. Dr. Aykut Kansu, Faruk Kaptan, Doç. Dr. Haydar Karabey, Zafer Karaca, Hasan Karacal, Ali İhsan Karacan, Necmettin Karaerkek, Prof. Dr. Nihal Kara-İncioğlu, Ercan Karakaş, Dr. Yavuz Selim Karakışla, Yılmaz Karakoyunlu, Gülsün Karamustafa, Sadık Karamustafa, Atilla Karaosmanoğlu, M. Asım Karaömerlioğlu, Prof. Dr. Reşat Kasaba, Osman Kavala, Prof. Dr. Raşit Kaya, Dr. Gül Kaya, Hayrettin Kaya, Aslı Kayabal, Ömer Kaymakçalan, Arslan Kaynardağ, Cahit Kayra, Dr. Ali Kazancıgil, Prof. Dr. Haydar Kazgan, Prof. Dr. Ruşen Keleş, Yaşar Kemal, Prof. Dr. Yakup Kepenek, Prof. Dr. Naci Kepkep, Özcan Kesgeç, Arif Keskiner, Prof. Dr. Çağlar Keyder, Prof. Dr. Mübeccel Kıray, Mustafa Kırcı, Kubilay Kırman, Prof. Dr. Uygur Kocabaşoğlu, Ömer M. Koç, Doç Dr. Cemil Koçak, Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, Dr. Orhan Koloğlu, Prof. Dr. Emre Kongar, Dr. Murat Koraltürk, Prof. Dr. Meral Korzay, Cem Kozlu, Mehmet Kök, Dr. Levent Köker, Asaf Köksal, Tavit Köletavitoğlu, Prof. Dr. Oya Köymen, Prof. Dr. Klaus Kreiser, Prof. Dr. Doğan Kuban, Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, İhsan Kudret, Sinan Kuneralp, Prof. Dr. Nedret Kuran Burçoğlu, Doç. Dr. Orhan Kurmuş, İsmail Hakkı Kurt, Hasan Kurt, Aydil Kurtkaya, Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Doç. Dr. Gün Kut, Prof. Dr. Şule Kut, Prof. Dr. Metin Kutal, Dr. Sacit Kutlu, Nilüfer Kuyaş, Salih Kuyaş, Ary Kuyumcuyan, Zafer Kültürlü, Sait Maden, Ömer Madra, Burçak Madran, Faruk Malhan, Dr. Andrew Mango, Betül Mardin, Prof. Dr. Şerif Mardin, Nadire Mater, Gökhan Menteş, Prof. Dr. Özcan Mert, İlhami Mısırlıoğlu, Dr. Herkül Milas, Dr. Daryo Mizrahi, Ziya Müezzinoğlu, Prof. Dr. Ünal Nalbantoğlu, Adnan Nas, Kemal Nebioğlu, Prof. Dr. Nevra Necipoğlu, Prof. Dr. Ali Nesin, Yrd. Doç. Dr. Christoph Neumann, Ali Halim Neyzi, Yrd. Doç. Dr. Leyla Neyzi, Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak, Burhan Oğuz, Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu, Saim Oğuzülken, Selçuk Tayfun Ok, Prof. Dr. Cemil Oktay, Prof. Dr. Bekir Onur, Zeynep Oral, Mukaddes Orçun, Prof. Dr. İlber Ortaylı, İkbal Orundaş, Dr. Nur Otaran, Prof. Dr. Oğuz Oyan, Prof. Dr. Ayla Ödekan, T. Yılmaz Öğüt, Dr. Selim Ölçer, Dr. Nazan Ölçer, Doç. Dr. Şebnem Önal, Prof. Dr. İzzettin Önder, Prof. Dr. Gönül Öney, Ersin Önsel, İsmail Özay, Prof. Dr. Salih Özbaran, Prof. Dr. Ferhunde Özbay, Bülent Özden, Müfit Özdeş, Doç. Dr. Aslı Özdoğan, Prof. Dr. Günay Göksu Özdoğan, Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, Prof. Dr. Mehmet Emin Özel, İpek Özel, Dr. Soli Özel, Ülkü Özen, Engin Özendes, Ali Özgentürk, Doğan Özgüden, Ersin Özince, Prof. Dr. Süha Özkan, Prof. Dr. Yılmaz Özkan, Atilla Özkırımlı, Prof. Dr. Doğan Özlem, Doç. Dr. Güntaç Özler, Beşir Özmen, Nazar Özsahakyan, Ziya Öztan, Muzaffer Öztan, Dr. Kenan Öztürk, Doç. Dr. Ali Osman Öztürk, Mutlu Öztürk, Dr. Arzu Öztürkmen, Dr. Gönül Paçacı, Prof. Dr. Namık Kemal Pak, Orhan Pamuk, Prof. Dr. Şevket Pamuk, Daniel Panzac, Prof. Dr. Taha Parla, Prof. Dr. Fersun Paykoç, Prof. Dr. Yüksel Pazarkaya, Prof. Dr. Leslie Pierce, Sema Pişkinsüt, Raffi Portakal, Josephine Powell, Prof. Dr. Günsel Renda, Ayşegül Safkan, Prof. Dr. Fazıl Sağlam, Prof. Dr. Gülsün Sağlamer, Fikri Sağlar, Prof. Dr. Halil Sahiloğlu, Necdet Sakaoğlu, Enis Rıza Sakızlı, Ersin Salman, Uğraş Salman, Prof. Dr. Ayla Salman Görüney, Özdem Sanberk, Yrd. Doç. Dr. Yasemin Saner Gönen, Nilgün Saraçoğlu, Prof. Dr. Nephan Saran, Prof. Dr. Ali Yaşar Sarıbay, Doç. Dr. Ayşen Savaş, Timuçin Savaş, Vecdi Sayar, Doç. Dr. Yücel Sayman, Leslie Meral Schick, Doç. Dr. Yıldız Sertel, Hakkı Sevand, Prof. Dr. Veli Sevin, Prof. Dr. Yıldız Sey, Doç. Dr. Ülker Seymen, Prof. Dr. Stanford J. Shaw, Şen Sahir Sılan, Doç. Dr. Amy Singer, İzzettin Silier, Orhan Silier, Dr. Akşin Somel, Kenan Somer, Yrd. Doç. Dr. Semra Somersan, Şükran Soner, Alev Soysal, Gün Soysal, İsmail Soysal, Mustafa Sönmez, Prof. Dr. Nurettin Sözen, Prof. Dr. Metin Sözen, Dr. Pinelopi Stathis, Doç. Dr. Johann Strauss, Prof. Dr. İsmet Sungurbey, Prof. Dr. Mehmet Sümer, Lokman Şahin, Prof. Dr. Gencay Şaylan, Prof. Dr. Faruk Şen, Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Cemal Şener, Prof. Dr. Celal Şengör, Prof. Dr. Nora Şeni, Prof. Dr. Erdoğan Şuhubi, Prof. Dr. Cahit Talas, Umur Talu, Meral Tamer, Aynur Tan, Lorans Tanatar Baruh, Özkan Taner, Sönmez Taner, Prof. Dr. Baha Tanman, Prof. Dr. Uğur Tanyeli, Prof. Dr. Mete Tapan, İskender Targaç, Prof. Dr. Turgut Tahranlı, Tunç Tayanç, Ali Taygun, Lale Tayla, Melek Taylan Ulagay, Tuğrul Tekbulut, Prof. Dr. İlhan Tekeli, Doğan Tekeli, Prof. Dr. Şirin Tekeli, Miray Tekelioğlu, Şahin Tekgündüz, Prof. Dr. Oğuz Tekin, Zekeriya Temizel, Dr. Derin Terzioğlu, Nuran Terzioğlu, Prof. Dr. Tosun Terzioğlu, Prof. Dr. Orhan Terzioğlu, Prof. Dr. İnci Tezcan, Prof. Dr. Ercan Tezer, Doç. Dr. Nilay Tezonar, Aksel Tibet, Prof. Dr. Taner Timur, Prof. Dr. İsenbike Togan, Fikret Toksöz, Dr. Meltem Toksöz, Prof. Dr. Ehud Toledano, Veysel Tolun, Prof. Dr. Mehmet Tomanbay, Prof. Dr. Ahmet Tonak, Prof. Dr. Zafer Toprak, Nurten Tuç, Doç. Dr. Numan Tuna, Doç. Dr. Mehmet İhsan Tunay, Prof. Dr. Mete Tunçay, Prof. Dr. Şerafettin Turan, Hasan Turhanlı, Prof. Dr. Erol Tümertekin, Prof. Dr. Oktar Türel, Vedat Türkali, Prof. Dr. Ergun Türkcan, Çiğdem Tüzün, Dr. Gürel Tüzün, Sezgin Tüzün, Prof. Dr. Aydın Uğur, Osman Ulagay, Prof. Dr. İlhan Unat, Mehmet Ural, Michael Ursinus, Emine Uşaklıgil, Işıl Uyar, Doç. Dr. Tanay Uyar, Çetin Uygur, Emel Uygur, Prof. Dr. Turgut Uzel, Erol Üçer, Bülent Ünal, Hasibe Ünçe, Prof. Dr. Artun Ünsal, Prof. Dr. Zafer Üskül, Prof. Dr. Füsun Üstel, Dr. Tülay Üstündağ, Prof. Dr. İşaya Üşür, Dr. Semih Vaner, Dr. Oktay Varlıer, Oral Vural, Tuğrul Yakarçelik, Ahmet Yaraş, Prof. Dr. Tolga Yarman, Hilmi Yavuz, Prof. Dr. Erdal Yavuz, Nergis Yazgan, Prof. Dr. Hasan Yazıcı, Hasan Yelmen, Prof. Dr. Filiz Yenişehirlioğlu, Prof. Dr. Stephan Yerasimos, Marianna Yerasimos, Doç. Dr. Sabri Yetkin, Doç. Dr. Nuran Yıldırım, Selahattin Yıldırım, Ferzan Yıldırım, Doç. Dr. Serap Yılmaz, Mehmet Y. Yılmaz, Dr. Fikret Yılmaz, Doç. Dr. Şerife Yorulmaz, İzzet Şener Yunusoğlu, Ali Yurttagül, Nuran Yüce, Erdem Yücel, Bahattin Yücel, Ahmet Yüksel, Prof. Dr. Elizabeth Zachariadou, Ragıp Zarakolu, Dror Zeevi, Yavuz Zeytinoğlu, Çetin Ziylan, Kasım Zoto, Erik J. Zurcher.

Yitirdiklerimiz:

Mustafa Kemal Ağaoğlu, Erdem Aksoy, Ekrem Akurgal, İsmail Arar, Suha Arın, Tuncay Artun, Mehmet Ali Aybar, Raci Bademli, Hayrünnisa Boratav, Pertev Naili Boratav, Mehmet Bozışık, İcen Börtücene, Adnan Cemgil, Nazife Cemgil, Ali Faik Cihan, Fahri Çoker, Şemsi Denizer, Abidin Dino, Mengü Ertel, Nejat Göyünç, Çelik Gülersoy, Ahmet Hezarfen, Necla İlter, Gündağ Kayaoğlu, Cevdet Kösemen, Cevdet Kudret, Şükran Kurdakul, Salih Kuyaş, Ahmet Menteş, Aziz Nesin, Ali H. Neyzi, M. Tali Öngören, Haldun Özen, Ferit Safkan, Kemali Saybaşılı, İlhami Soysal, Bülent Tanör, Naki Turan Tekinsav, Sevim Tezcan, Füruzan Hüsrev Tökin, İsmail Hüsrev Tökin, Melahat Tunaya, Tarık Zafer Tunaya (Girişim Kurulu Başkanı), Stephanos Yerasimos, Ali Turgan, Şaban Yıldız.

TARİH EĞİTİMİ VE DERS KİTAPLARI

Tarih Vakfı, 1994 yılından başlayarak biri uluslararası, diğeri ulusal nitelikte, her birine yüzlerce kişinin katıldığı iki büyük bilimsel toplantıyla tarih eğitiminin sorunlarını irdelemeye başladı. Bu toplantıların tebliğleri Tarih Eğitimi ve Ders Kitapları ile Tarih Eğitimi ve Tarihte "Öteki" Sorunu adları ile yayımlandı. Vakıf, 1994-1995'te 26 Avrupa ülkesinde gerçekleştirilen "Gençlik ve Tarih" projesinin Türkiye'deki yürütücüsü olarak, Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içinde, 35 lisede 1.200 öğrencinin bu alandaki eğilim ve isteklerini ayrıntılı bir anketle saptadı. Bu çalışmanın Türkiye'ye ilişkin sonuçları da Yurt Yayınları arasında Tarih Bilinci ve Gençlik adıyla yayımlandı.

Daha sonra, bu çalışmalardan yola çıkılarak, ilköğretim sosyal bilgiler ve lise tarih ders kitapları ile bu alanlardaki yardımcı ders malzemesinin hazırlanmasına yönelik bir programın geliştirilmesine girişildi. Bu kapsamda, Friedrich Ebert Vakfı'nın da desteğiyle MEB Talim Terbiye Kurulu üyeleri ve tarih öğretmenleriyle birlikte 2000 yılı sonunda "Türkiye'de Orta Öğrenim Düzeyinde Tarih Eğitiminin Yeniden Yapılandırılması" konulu bir atölye çalışması düzenlendi ve çalışmanın sonuçları kitaplaştırıldı. Çocuk ve gençlerimizi araştırmaya yönelterek, neden-sonuç ilişkilerini kurdurmak yoluyla zihinsel gelişme olanakları sağlamayı; onları geniş görüşlülük, yaratıcılık ve karşılıklı anlayışla donatmayı hedefleyen bu program kapsamında ilk ve orta öğrenim okullarında kullanılmak üzere sosyal bilgiler, tarih ve devrim tarihi kitapları üretilmesi planlanıyor.

Tarih Vakfı, ders kitaplarına ilişkin çalışmasını uluslararası projeler biçiminde de sürdürüyor. Avrupa Birliği tarafından desteklenen “Avrupalı-Türkiyeli Tarih Öğretmenleri Buluşması” ile UNESCO, Heinrich Böll Vakfı ve Hollanda Hükümeti MATRA-KAP Fonu tarafından desteklenen “Balkan Ülkeleri Tarih Ders Kitaplarının İyileştirilmesi” projeleri, 2001-2002 yıllarının önemli çalışmaları arasında yer aldı. Bu projeler kapsamında son olarak, AB üye ülkelerinden öğretmenler, İzmir, Urfa, Mersin illerindeki tarih öğretmenleriyle buluşup deneyimlerini paylaştılar.

Öte yandan, Yerel Tarih Yarışması sonrasında bulundukları illerde meslektaşlarıyla düzenli olarak bir araya gelmeye karar veren öğretmenler, Tarih Vakfı çatısı altında, "Nasıl bir tarih eğitimi?" sorusunu tartışıyorlar. İstanbul, Ankara ve İzmir'de, Mayıs 1999 tarihinden bu yana süren toplantılar Haberler Bülteni ve Tarih Vakfı web sitesi aracılığıyla duyuruluyor.

Tarih Vakfı bu alanda deneyimli Avrupalı tarih öğretmenlerini ve uzmanları sınırlı sayıdaki Türkiyeli tarih öğretmeniyle buluştururken, bir yandan da Türkiye genelindeki tüm ilk ve ortaöğretim okullarında dağıtılmak üzere Avrupa Konseyi tarafından yayınlanan "20. Yüzyılda Avrupa Tarihini Öğrenmek ve Öğretmek" adlı serinin de Türkçe'ye kazandırılması projesini hayata geçiriyor.

Ders Kitapları alanında Vakfın üzerinde çalıştığı bir başka proje ise, Avrupa Birliği tarafından "İnsan Hakları ve Demokrasi için Avrupa Girişimi" programı çerçevesinde desteklenen "İlk ve Orta Öğretim Ders Kitaplarında İnsan Hakları" projesi. Bu projeyi Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) şemsiyesi altında ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) desteği ile yürütecek olan Tarih Vakfı, ders kitaplarının insan hakları açısından gözden geçirilerek, proje kapsamında gerçekleştirilecek çalışmalarla insan hakları bilincinin geliştirilmesine katkıda bulunmayı hedefliyor. Bu proje kapsamında oluşturulan gönüllü ağı sayesinde, ders kitaplarının evrensel insan hakları kıstaslarına uygunluğu taranıyor.

Aynı ortaklar ve destek çerçevesi ile “Türkiye’de Sivil Toplum ve İnsan Hakları Tarihi” adlı bir serginin düzenlenip Türkiye’de 20 ilde dolaştırılması planlanıyor.

Cambridge Üniversitesi’nin koordinatörlüğünde Malta, İsrail ve Yunanistan’dan çeşitli üniversitelerin katılımıyla “Tarih Öncesi Arkeolojik Alanlar ve Halk Eğitimi” konulu bir projeyle arkeoloji eğitiminin geniş kitlelere nasıl verilebileceği araştırılacak. Üç yıl sürecek olan bu proje, Avrupa Birliği tarafından destekleniyor.

Tarih Vakfı, tarih eğitiminin üniversite düzeyinde iyileştirilmesi için de çaba sarf ediyor. Bu kapsamda üniversitelerin tarih bölümü öğrenci temsilcilerinin her yıl bir araya geldiği organizasyonların ilki, 2001 yılı Mayıs ayında, ODTÜ Tarih Bölümü’nün de katkılarıyla, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Tarih Vakfı bu buluşmaların sürekli hale getirilmesi ve daha verimli olması için çalışmalarını sürdürüyor.

Kaynak: Tarih Vakfı